27 Aralık 2012

Şimdi bana kaybolan mumlarımı verseler.

Daha çok nefes ekmek lazımdı bu sayfaların toprağına ama hep saçların dolandı parmaklarımın arasına. Oysa bana kaybolan mumlarımı verseler şimdi, yakar mıydım seni, kendimi, her şeyi... Turp sıkayım kıvılcımına...

İğne iğne soğuklar, büklüm büklüm sessizlik. Kimse yok, toz bile. Kütüphanede yatıyor, kuru tellerden öksürüyorum. Bir yudum su içmedim yine bugün, kim bilir neredesin.

8 Aralık 2012

Soğuk.

Üşüyor, kalemi tutamıyorum. Ellerim soğuk. Hayat işte...


Dünyanın uzak bir ucuna gitmek, mümkünse daha ahşap ama yine buna benzeyen bir kulübeye kağıtlar, kalemler, soğuklar, hüzünlü üşümeler iliştirmek istiyorum. Gelişlerim, gidişlerim, arkada bırakıp arkama dönmeyişlerim, özleyişlerim olsun duvarlarında. 
Sen olma. 

Bir soba, birkaç parça odun, bir avuç kestane ile bir göz kulübede... Keman kalem olur, kalem kılıç. 
...çıtır çıtır, başta biraz dumanlı, yakan şarkılar. 

Yüreğim demini alırken buğulanıyor gökyüzü.


Gökyüzüm.
Sen olma.

25 Kasım 2012

Ortaya karışık. Olaylar olaylar.

Şiddetli bir yağmur ile sert bir rüzgârın ilk dalgalarını ayırt edebiliyorsan seslerinden, büyümüşsün. Büyütür insanı o kadar yalnızlık.


Sanki daha afiliydi geceler koridorun lambası bozukken. Ay kıvrılıyordu omuzlarından, yanıyor yansıyorduk. Şimdi bu sahte ışıklarla yitiyor nice yıldızlar. Ne müziğin tadı var, ne de adam gibi karanlık.

18 Kasım 2012

Herkes yabancı, herkes tanıdık.

Soğuk, uzak ve tüm diğerlerinden daha yabancı bir yatakta bitiriyorum bu mevsimi. Gözlerine, ellerine ve dudaklarına selam edip, yeni bir kışı kucaklamak üzere yola düşüyorum hâlen sıcak hatıralardan. Şimdi başımı trenin penceresine yaslayacak, ağaçlar nehirler tarlalar arasından kıvrılırken rüyalara vereceğim kendimi.

Şehirler, odalar, yollar...
Herkes yabancı, herkes tanıdık.

16 Eylül 2012

Kumsal.

Uçtum, yüzdüm, yoruldum. Tüm notaları susturdum, yalnızca bu ilk sonbahar rüzgârı tıngırdatıyor yaprakları. Bu buzdan güneş tam aradığım.


Sen o kadar beyaz, ben o kadar turkuaz ve her şey o kadar gerçekti ki zamanı durdurdum yıllar sonra. Bir kale yapıp kulesine iliştirdim seni âşık olmamak için ama nâfile; öyle sarışın estin ki omzuna kumlar düştüğünde, dalga dalga güneşle doldu ciğerlerim. Ben eline uzandım ve akmaya başladı kum taneleri avuçlarımızdan. Başını omzuma yasladığında ise çoktan doğmuştu yıldızlar. 

15 Eylül 2012

Papara

Hızlı, her şey çok hızlı. Ölümler, kalımlar, denizler...


"Aramıza kimin işine yaradığı belli olmayan bir sınır koymuşlar, bizi ayırmışlar. Yoksa bu kafalar aynı çalışıyor, aynı zıkkıma gülüyor ağlıyoruz." dedi çocuk. Çok değil ama sarhoştu. Öylesi bir dobralık, öylesi bir samimiyet ile konuşuyordu. Havaya bir iki küfür sıktık aynı fikirlerde buluşmamızı kutlarcasına, havai küfürler patlattık bir nevi.

28 Ağustos 2012

Vedalar.

Bulut oldum, yüzüyorum. Sonrasındaki fırtınayı bile bile huzurla seyrediyorum. Sessizlik masmavi. Doluyorum.

Gidenler var, ve yakında gidecekler. Sormak istediğim o kadar çok şey varken...

-Öğreneceklerini öğren, yarına bırakma.

10 Ağustos 2012

Mazeretim yok.

Bunaldım. Doğamdan biraz daha uzak kalırsam, doğama tamamen aykırı gitmeye başlayacağım.

Bardağım daha sert çarpıyor masaya ve ıstakayı sallarken elimi kesiyorum. Asabım bozuk.

Lütfen sus. Bırak rüzgarı güneşi bir kenara, gecen değsin yüzüme. Nefesin.


Hiçbir şey almadım yanıma. Hiçbir şey almayacağım.

15 Temmuz 2012

Bugün hayallere yeniliyorum.

Yağmur yağarken değil de, yağdıktan hemen sonra; güneş göz kırpar, toprak ciğerlerime dolarken özlüyorum seni.

Şimdi gel, şu yaprakların üzerinden süzülen damlaların fotoğraflarını çekelim istiyorum. Aslında inanmam fotoğraflara ben. Bahanesi o zaten, maksat omuzlarımız birbirine değsin.

Her yanım yağmurlu yeşil ve sen çok mavi bakıyorsun.

Bugün hayallere yeniliyorum.

7 Haziran 2012

Biterken...

Sanırım yenilenememeye, yenilmeye başladım. Derin bir nefes alıp, ya da damların altına girip usul usul unutamıyorum kendimi.

Bitiyor artık bu defter. Aslında çoktan bitti belki de. İçten içe bitmemesini istiyor olabilir miyim? Eski sayfalarında dolaşıp zamanın, hikayeler devşirmek geçmişin kırıntılarından. Yalan dünyalar...Bilmiyorum, yalnızca bittiğini hissediyorum. Bir ket, bir soğuk, bir hafıza kaybı...

18 Mayıs 2012

Saçma salaş.

Asıl bahar gün bitince, gecenin bir vakti ya da sabaha birkaç basamak kala, yalnız ve bir o kadar hep birlikte eve doğru aksak adım yürürken... Arnavut kaldırımı olup, karga olup ya da güvercin bazı bazı, mavi olup, dünya olup dönerken...

Üç noktaları da sevmiyorum eskisi kadar ama gel gör ki aksak adım yürümekten bahsedip İzlanda atlarına selam çakmadan olmaz. Saygılar sunuyorum, çok öpüyorum. 

17 Nisan 2012

Duvar.

Yere, kilimin üzerine oturup kafamı dolaba sırtımı eski duvarıma yaslasam şimdi. Hafif bir ışık yeter, iki mumdan fazlası değil. Kaç mumumuz kaldı ki zaten?

Bazı şeyler var, yapılması gerek, yalnız yapılması gerek.

Hiç tanımadıklarım ama çok özlediklerim var. Aynı satıra düşmesek de, kâfiye olmasak da özlemekten keyif aldıklarım… Aynı denize düştükten sonra ne önemi var farklı sahile vurmanın; ayrılık da sevdaya dâhil değil mi zaten?

Yine, yeni, yeniden bir duvar örüyorum.

Ördüm, bitti.

17 Şubat 2012

Sessiz.

Yoruldum. Biraz uzanacağım.

Duyduğum yalnız sen ol istiyorum. Rüzgâr esmesin, yağmur yağmasın. Nefes al, ver. Sessiz sakin kalbini dinleyeyim istiyorum.

Lambayı yakma, istemiyorum. Perdeyi arala, ay vursun, sen parla yalnızca. Yalnızca bana bak, başka yere düşmesin gözlerin. Gözlerin çok güzel.

Gözlerin çok güzel.



23 Ocak 2012

"Sözlerimi geri alamam..."

Ağaçlar var, bu sessiz sözsüz şarkı onların. Hepsiyle konuşacağım bir gün kendi dillerinde, sabrediyorum. Halka halka, yaş, karanlık yıllar sakladım içime; nefesimi kesmeden göremeyeceğin. Sazlar, sözler, izlerle dolu satırları kabuğumun. Ne bir resim, ne bir isim...

Tam buradaydı, evet tam buraya bir şey yazıyordum. Olmadı sonra. Cümle düştü, ortalık kan revan.


"Sözlerimi geri alamam..."