20 Aralık 2006

Gündüz.

günün sebebi güneşin ilk ışıkları ulaştı yaşadığım zamana.gecenin bitmesi mi yoksa yeni günün başlangıcının yeterince iyi olmaması mı bu hüznün sebebi? sanırım gece bitse dahi karanlığın içimde devam edecek olması...
milyonlarca kişinin yaşadığı bir şehrin koşuşturmacayla dolu bir yaya geçidi karesi mi yoksa uçsuz bucaksız bir çölün ortasında kumların arasına henüz tam olarak gömülmemiş bir insan iskeleti fotoğrafı mı yalnızlığı daha iyi anlatır?
şüphesiz ikisi de farklı boyutlarını dile getirir bu içinden çıkılmaz kavramın.
ama en iyi anlatan, aynalardır belki de?
gün,
güneşsiz doğacaksa,
martılar
ölün...

15 Aralık 2006

Fizik Vize II

kaynak: serway-beichner fen ve mühendislikler için fizik kitabı

soru:
75 kg'lık buz patencisi 10m/s hızla kayarken aynı kütleli durgun bir patenciye çarpıyor.İki patenci,çarpışmadan sonra 5m/s hızla birlikte,tek parça olarak hareket ediyorlar.Bir patencinin bir kemiğini kırmadan uygulayabileceği ortalama kuvvet 4500 n'dur.Çarpışma süresi 0,1 s ise patencinin bir yeri kırılır mı?ortopediye mühendis yorumu...

soru:
Tatildeki bir çocuk bir sabah uyanıyor ve sırt üstü uzanıyor.Başını kaldırarak ayak başparmağının ıcından otelin penceresinden dışarı bakınca boyun kaslarında 55 N'luk gerilme oluyor.Dışarıda yağmur yağmamaktadır.On dakika sonra bağırarak su kaydırağına biniyor ve dış duvar üzerinde 2,4m yarıçaplı yatay dairesel yörüngede 5,7m/s'lik sabit hızla dolanıyor.Bu hareketi yaparken ayak parmğının ucuna tekrar başını kaldırıp bakarsa boyun kaslarındaki gerilme ne olur?

bu yorumsuz..

2.fizik vizesi gerilimi...

Güncelleme:58 aldım..

9 Kasım 2006

Fizik Vize I

kaynak: serway-beichner fen ve mühendislikler için fizik kitabı
soru:Bir kadın bir binanın 17.katından 144 ft (yaklaşık 44 m) düşüyor (oha! abi bu nasıl soru top falan atarlardı eskiden maksimum) ve düştüğü kutunun üzerinde 18 inç (yaklaşık 46 cm)derinliğinde ezikliğe neden oluyor(neden oluyor?? ha canım kutu ya... kadını sevmiyoruz sanırım..kutu için mi üzülüyoruz abi kadın nerde?).Kadın hafifçe yaralanıyor(hee hafifçe yaralanıyormuş ya ölmemiş işte talihsizlik..neyse belke başka bir soruda araba çarpar).Hava direncini ihmal ederek (bu garibanı da bir kere iplediklerini görmedim),
a) kutuya çarpmadan hemen önce kadının hızını,
b) kutuyla temas halinde iken ivmesini ve
c) kutunun ezilmesi için geçen zamanı hesaplayınız.
..
..

(bir dakika! bu kadar mı yani? hepsi bu mu hesaplayacaklarımızın? kadının hastaneye ulaşma süresi, ambulansın 100km/h hıza ulaşma süresi gibisinden sorular yok mu? tüm ilgilendiğimiz kutu mu yani? bu nasıl bir bakış açısıdır, bu nasıl bir sorudur?)

fizik sınavına 2 gün kaldı...

Güncelleme:Sınavdan 67 aldım...

4 Kasım 2006

11 Kasım.

Durdu kız. Ya rastlaşamazlarsa bir daha? Koca şehir, sayısız hikaye sayısız senaryo var. Ya kaybolurlarsa birbiriyle ilintisiz iki tanesinin arasında? "Olmaz böyle" dedi kız kendi kendine. Dayanamadı daha fazla aklı arkadayken öne gitmeye çalışmaya. Döndü çocuğa baktı. "Arkamda bırakamam onu". Gülümsedi biraz. Elini uzattı. "Tutar mısın" diye sordu.
Çocuk duraksadı. Emin olamadı. "Niçin" diye sordu. "Elimi tutmayınca olmuyor" dedi kız. "Peki" dedi çocuk elini uzattı. Kızın eli titriyordu sanki. Durdular. Çocuk kıza baktı. Onu bir iskemleye oturttu. Eğildi yanına saçlarını okşadı. Gözlerinin içine baktı, "Korkma" dedi, "Önüne yalnızca ışığı açmak için, arkana yalnızca yaslanman için geçeceğim. Ne önüne engelim ne peşinden kovalayan, yerim yanın.". Uyudu kız çocuğun avucunda. Çocuk bırakmadı.
Sabah oldu. Çocuğun avucu boştu...

1 Kasım 2006

1 Kasım.

Hissettim
Ötesindeydi bir sonraki nefesin
Karanlık rengi atını üzerime sürüyordu ölüm
Soğuk rengi yayıyla beni hedefleyerek
Hissettim,soğuğu ve karanlığı...
Gözlerimin önünde açılan perdede
Hayallerimi seyrettim
Şiirlerimi
Ezgilerimi
Yitirdim...
Hissettim, kan rengi okun ıslığını...
Boşluğa bıraktım kendimi
Yittim...
Affet beni vazgeçemediğim
Yaşayabilmek için,
Ölmeliydim...




Karanlık.

Serindi evin içi ama kalkıp pencereyi kapatacak gücü bulamadı kendinde. Hareketsiz duramazdı uyku gözlerine az da olsa akana dek. Şimdi büyük bir ızdırap veriyordu ona bu kıpırtısı, bedeninden daha ağır ve ağrılı başı sebebiyle.

Zorlu bir mücadele verip doğruldu, daha da zorlusunu tamamlayıp ayağa kalktı, pencereye yöneldi. Önce yüzüne sonra da açık düğmelerinden içeri sızıp boynuna ve civarına vuran serin hava nefesini tazeledi bedeninde hafif bir ürperti dalgalandırarak. Soğuyan alnı yeni bir boyut katıyordu baş ağrısına. Pencereyi kapadı. Camın ardında seyredurdu dışarıyı.
Ufuk çizgisinin yukarısında olabildiğince mat ve huzurbozan cansızlığıyla gri hakimdi. Aşağısına ise siyah. Birbirinin içine geçmiş zar zor seçilen karartılar dikkatini çekti. Siyahın da tonları olduğunu düşündü. Kendine bir yer aradı siyahın yelpazesinde. Hangi tonuydu acaba karanlığın, içini kaplayan zifir hangi koyulukta vurmuştu bedenine?

İyi gece.

Çapı ufak bir hacme yayıldı anahtarın özgün tınısı. İçeri girdi. Burun odacıklarından içeri süzüldü hamuru ince telli bir hüzünle yoğrulmus ve henüz soğumamış, hala canlı bir hasret. Ayakkabılarını ve ceketini çıkardı eş zamanlı. Işığa ve sese doğru ilerleyince televizyonu kapatmaya çekinmiş ve üçlü koltukta öylece uyuyakalmış kadınını gördü. İçini dışından zerre gizleyemeyen saflık ve dokunulduğu takdirde kırılacakmış hissi veren masumiyet ile donanmış bu dişi figürü seyretti, belki bir asır belki birkaç dakika..."Canım" dedi canı kadar içinden, "seni çok seviyorum" duasını okumaya geçtiğinde altın saçlarını okşuyordu eli...

17 Haziran 2006

17 Haziran.

Ne ilk ne de son
Sessiz kabusları kesen bir kalp kırığı bu yalnız
...*kalp kırılması sesi*...
Bir iki görümlük gün yüzü
Bir iki nefeslik oyun havası
Bedelleri kan,
yüreğimdeki kesiklerden akan...
Bitti.
Ömür duvarına bir çentik daha...

29 Mayıs 2006

Sandman.

-Avını sinsi sinsi takip eden, ölüm saçan korkunç bir kurdum.

-Atının üzerinde kurtları hançerleyen bir avcıyım

Dökülmüş alkol, küflü duman, ucuz seks, parfüm ve mantar kokusu…

Üzerinde tepindiğim çimeni ve bacaklarımın arasındaki böğürleri hissediyorum

Her şey gerçek, hiçbir şey gerçek değil…Onun hamlesi:

-Atı sokan, avcıyı fırlatan bir at sineğiyim.

En eski oyunu kaybetmenin birçok yolu var. Endişe ve sinirin getireceği başarısızlık, savunmaya geçememe, hayal gücü eksikliği…

-Sekiz bacaklı sinek yutan bir örümceğim

-Zehirli dişleriyle örümcek yutan bir yılanım

-Ağır pençesiyle yılan ezen bir öküzüm

Yılanın pençemin altında ağrıdan kıvrandığını omurgasının ufalandığını hissediyorum

-Hayvanlara şarbon taşıyan sıcak yaşamları yok eden katil bir bakteriyim

Gidişatta bir değişiklik var ama bu eski bir numara mahsus kaybediyor galiba…

Onun nasıl oynadığını bu oyunu nasıl aleyhine döndürebileceğimi anladım sanırım. Sert oynamaktan vazgeçeceğim.

-Uzayda dolaşan hayat veren bir dünyayım

-Gezegenleri imha eden patlayan bir novayım

-Her şeyin etrafını çeviren hayatı ihtiva eden kainatım

-Her şeyin sonundaki karanlığım; kainatların, tanrıların, dünyaların, her şeyin sonu benim. Peki ya şimdi ne olacaksın?

-Ben umudum…

-…

 

Cehennemde bir umut…

 

Sandman

Yaşayabilmece sanatı...

18 Mayıs 2006

Yık. Yap.

Yazacak elle tutulur hiçbir şey yok. Yazılan herhangi bir şey elle tutulabilir o da tartışılır.
Yine de yazmak istiyorum. Kalemi bırakmak istemiyorum, her erteleme yitirmeye götürüyor sanki. Ah be ah!

Olanı güzel yazmak mı yoksa güzel olanı yazmak mı?
Doğru olanı güzel yazmak...

Peki kime göre doğru veya neye?
Tarihsel süreçler içerisindeki biçimlenmelere göre,azın ya da çoğun farketmez herhangi bir kesime ait düşüncelere göre...

Yeni istiyorum yepyeni. Sıkıldım piyasadan. Daha yenisi, iyisi gelmiyorsa aklıma, var olanı yıkmak istiyorum, ve yeniden yapmak...

"destruam et aedificato" böyle mi yazılıyor?

Boşa gitmedi bir dal, bin yaprak..
Ama belki de gitti..
Septik gındırlanma!

20 Mart 2006

20 Mart.

"Alınacak dersler var" dedi.
"Sorulacak sorular..."

"Ağlasam" dedi "gizlice"



"Bu da geçer..."

9 Mart 2006

Defterler.

Zor iş bir defteri bitirebilmek. Yazması da okuması da.
Okurum. Pek sıkı değil ama okurum. Yazar değilim, olamam da sanırım. Ama yazmaz da değilim. Yazmak değişik. Belki de ardından dünyaya kolayca bir iz bırakabilme özgürlüğünü sunduğu için büyülü biraz. Büyüsüne kapıldım, doğrudur, ama büyücüsü değilim.

Sözler yazmak isterdim şarkılara. Kimsenin bilmediği, görmediği ve hiçbir düşte rastlanmayan diyarların şarkılarına...
Zor iş bir defteri bitirebilmek. Kareli olsa daha kolay olur belki. Burada yazar "kareli defter" sözü ile "bilim"i, yani var olanı keşfetmeyi işaret ediyor, bunun daha kolay olacağını düşündüğünü belirtiyor. Peki ama neden daha kolay? Sonsuzluk insan zihnine sığabilen bir kavram değildir ama insanoğlu tarafından uydurulmuştur. Peki o zaman sonsuzluk içinde olmayanı yaratmak diye bir şey var mı ki ondan daha kolay bir şey olsun?

Kopuşlar, kopuşlar, dağılışlar, dağılışlar...
Hep ertelenen düzeltmeler, baştan ele almalar...
Bu tembelliği kaldıracak kadar uzun mu hayat?

25 Şubat 2006

Sistem.

Sistemi düzeltebilme ya da yeniden kurabilme yetisine sahip olabilmek için kabullenemediğin o sisteme boyun eğmek ve o sistemin içinde yükselmek zorundasın.

Farkındalık zor zanaat. Duyarlı olma dürtüsünü dindirebilmek keza öyle.

Taşma seviyesine ulaşmış ruhsal coşkunluğu bir günlük sayfasının satırlarına sığdırma çaresizliği, terapisi de denebilir.

Zihinsel acı insan bünyesinde nasıl bir tahribata yol açar? Bu dalın uzmanlığı var mı?

28 Ocak 2006

Yavru kurt.

"Yavru kurt insan gibi düşünseydi, hayatı doymak bilmez bir iştah, dünyayı da sayısız iştahlığın kol gezdiği, birbirlerini kovaladığı, avladığı ve avlandığı, yediği ve yendiği, şiddet ve karmaşa dolu tam bir oburluk ve katliam kaosu içindeki, tesadüflerle yönetilen, acımasız, plansız, sonu olmayan bir yer olarak tasavvur edebilirdi.
Ama yavru kurt insan gibi düşünmüyordu..." Jack London - Beyaz Diş


Yavru kurt olmak için nereye başvurmalıyım?

Özgürlük.

Özgürlüğünün peşinde koşan özgürdür denilebilir sanırım evet.ama özgür olan özgürlüğün peşinde koşandır denemez sanırsam. Zanlar üzerinden konuşuyorum dikkat ettiysen, bunun bir sebebi var. Güneşin altında yaşayan hiçbir insanoğlu özgürlük hakkında kesin bir yargıya varamaz. Varılma imkanı varsa o özgürlük olmaz.

Bir kaderimiz var Herşeyigören tarafından yazılan ve aynı zamanda hayatımızın belli alanlarında kendi tercihlerimizi yapmada özgürüz. Kıymetli bir hocam aktarmıştı bana da, bu konuyu fazla kurcalamamak gerektiğini söylemiştir büyükler.

28 Ocak.

"İşte bu yüzden aileniz, arkadaşlarınız, eşiniz sizi ne kadar etkilerse etkilesin; bu yolda yalnızsınız."

Peki.Bir gün bir şey oldu, aslında öyle durup dururken bir gün olmadı, aslında hikayenin ta en başına dönersek evet bir gün bir anda oldu ama hiç karıştırmayalım içinden çıkamayız, ne olduğunu o gün anlayamadım, bugün de henüz anlayabilmiş değilim. Neyse işte o şey olduktan sonra ben yalnızlığıma tek başıma devam edemediğimi fark ettim.Bana eşlik edenin de benimle aynı şeyleri hissettiğini öğrendim.Gördüm ki iki insanın özlerinde koşulsuz hüküm süren yalnızlıkları bir yolda yürüyebiliyorlar.Gördüm ki yalnızlığını iki kişi yaşayabiliyorsun...

Eğer sen bir minibüsten beş tane hayat hikayesi çıkartıyorsan senin için diğerleri o kadar önemsiz değil demektir.Ve eğer sen böyle bir şey yapıyorsan diğerleri de bunu yapıyor demektir.Ve o zaman diğerleri için de sen o kadar önemsiz değilsin demektir.

Üzerinde yaşadığımız dünyayı yalnızca rüzgarların sesinin duyulduğu hayalet kasabasına çevirmemek lazım.Bir, dünya o kadar küçük değil; iki, bizler hayalet değiliz.

Güven,saygı,düşünce...Sevgi, bunlar sırasında hiç bilinemeyen bir anda, hiç bulunamayan bir kaynaktan günışığına çıkacaktır zaten.