tag:blogger.com,1999:blog-191499312024-03-08T05:08:58.335+01:00Kalem. Keman. Kestane.Penceremin açıldığı bu karanlık. Nedenler, niyeler, düzensiz kâfiyeler... Yanyana dizeler arasında gizli büyülü kelimelerim. Mâi ışıklar altında meddücezri ateşböceklerimin.Mehmet Çağrı Kösehttp://www.blogger.com/profile/12687738300036816470noreply@blogger.comBlogger146125tag:blogger.com,1999:blog-19149931.post-45714216297968693052014-05-01T18:12:00.001+02:002014-05-01T18:12:36.336+02:00Bomboş.Ne olurdu şöyle sade, sakin, okunaklı mektuplar yazabilseydim... İsyan günlerinde okunacak kadar gökçe bulmuyorum yazdıklarımı. İçime sindiremedim hiçbir cümlesini bugüne kadar sildiklerimin. Denemekten vazgeçmemek gerektiğini okuyorum herkesten. Sonra ise daha çok yazmak gerektiğini yazıyor ve yoruluyorum.
"Hazırlıklı ol" dedi, "herkesin geçtiği köprüden sen de geçeceksin". Sustum. Hep Mehmet Çağrı Kösehttp://www.blogger.com/profile/12687738300036816470noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-19149931.post-8962503084534929352014-03-11T22:30:00.003+01:002014-03-11T22:30:18.681+01:00Aslında Şubat.'Yaz' tuşuna basıyorum piyanonun ve üç küçük sayfa tutuşturuyorum. Aklımda hâlâ o gece var, omzumda ise başın...
Her rüya biraz daha ağır.
Yine düşerken uyandım. Binbir çelme her bir adımda. Hiçbirini görmedim, hepsine takıldım yine. Her yanımda kanlı izleri hatalarımın. Aynada güzel duracak aksi yaralarımın.
Her uyanış biraz daha yorgun.
İyi bir şey duymaya ihtiyacım olduğunda, kaçıyorum Mehmet Çağrı Kösehttp://www.blogger.com/profile/12687738300036816470noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-19149931.post-90568045397003226362014-01-09T21:02:00.000+01:002014-02-27T11:19:52.364+01:00Sır.Kitapların, bulutların ve rengârenk ışıkların içinde uykuyu bekliyorum. Bir ev düşüncesi örtülü üzerime. Gece herkes uyuduktan sonra usul usul sis yağıyor buraya. Birinin bunun hakkında bir şeyler yazması gerek puslu da olsa ışıklar görünürken hâlâ. O biri ben değilim, hiç olmadım.
Bunu anlatmıştım sanırım daha önce. Kendi kendime konuşurken kendimi dinlemeyip kendime dâir başka şeyler düşünüyorMehmet Çağrı Kösehttp://www.blogger.com/profile/12687738300036816470noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-19149931.post-52484218968182838242013-12-10T18:44:00.001+01:002014-02-27T00:00:58.544+01:00Orada, bir ev var uzakta.Bir sonraki durak o kadar da uzakta değilse alması çok zor bir karar olabiliyor on dakika sonraki otobüsü yaprakları arasından yağmurun ufak ufak çiselemesine aldırış etmeyen bir ağaç altında beklemek. "İki adım yürü yahu ne olacak" argümanının zihnimin koridorlarını çıtır pıtır kemirmesine boyun eğiyor ve yürümeye başlıyorum. Sıradaki durağa pek kısa zamanda ulaşınca hiç üstelemeden bir Mehmet Çağrı Kösehttp://www.blogger.com/profile/12687738300036816470noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-19149931.post-60114976865459483942013-12-05T18:17:00.000+01:002014-02-27T00:01:23.847+01:005 Aralık.Aralık daha erken bu sene. Eylül sonrasını çiz, bomboş. Hatta burayı toptan çiz aslında.
Zaman kavramının yanıltıcı olduğunu düşünüyor ve fakat yine de alamıyorum kendimi gecikmelerden bazı bazı.
Yoruldum demek çok ayıp.
"Adam yalnız yaşamaz, etrafı ile yaşar" dedi. Yalan yok, sadece biraz anladım. Ben neresindeyim yalnızlığın ya da yalnızlık benim neremde henüz bilmiyorum. Sadece bir Mehmet Çağrı Kösehttp://www.blogger.com/profile/12687738300036816470noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-19149931.post-36722359767176883662013-09-23T22:01:00.000+02:002013-10-20T10:56:33.494+02:00Peki.- Dur. Bir şey söyleme. Bekle.
Peki. Duracağım, susacağım, bekleyeceğim. Peki ne zaman geleceğim?
- Sabret. Daha zamanın gelmedi.
Peki. Sabredeceğim. Peki bu gürültüsü sokakların, bu kara duman, peki ya bu rüzgâr esecek mi yine?
-Sabret. Gününü bekle ki sözün yerde kalmasın. Bu dediğimi unutma.
Peki. Sabredeceğim. Ama sanılmasın ki susmam bilmediğimden. Bilen biliyor.
- Aferin. Mehmet Çağrı Kösehttp://www.blogger.com/profile/12687738300036816470noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-19149931.post-33541673221620388282013-09-21T14:57:00.001+02:002014-02-27T00:01:39.487+01:00Ağustos.Olabildiğine gri ve kahverengi bir günün ardından güneş doğdu akşam saat sekize yirmi dört dakika kala. Masamı, kitabımı, defterimi ve yer yer kendimi yakıp güneşin şu rengini aramak istedim alevlerin arasında.
Biri artık bu müziği durdurmalı. Susulsun istiyorum.
-20 Ağustos, bizzat kendisi-
Susulsun istemiş ve susmuşum. Ağustos yazmadan geçti, ve az okuyarak.
Sabır ile ilgili bir şeylerMehmet Çağrı Kösehttp://www.blogger.com/profile/12687738300036816470noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-19149931.post-36232833274005768742013-07-29T19:26:00.000+02:002013-07-29T19:26:31.271+02:00Bazı sabahlar.Uzun süredir görüşülmemiş arkadaşlar ile zaman içinde ortak sohbetlerin bir bir yitirilmesi sonucu sıkıntıdan sıkıntıya gark olunan bir mecliste, peşi sıra açılan birbirinden habersiz mevzulara dair olasıya devrik cümlelerin ince ince dokunup nihayete vardığı noktada bana başka bir dilde daha "soyun" demeyi öğretmesi değilse nedir kaderin cilvesi?
İyileşmeden uyandığım sabahlar ile dolu bu ev, Mehmet Çağrı Kösehttp://www.blogger.com/profile/12687738300036816470noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-19149931.post-72012665154735617842013-07-03T00:31:00.000+02:002014-02-27T11:20:23.304+01:00Bazı sorular.Hiçbir şey yoktu zihnimde, ne bir sahne ne bir söz. Yine de açtım defterimi. Daha ilk sesini mürekkep ile ince ince ıslatamadan kalemim elimden düştü. Çarptı. Kırıldı. Durdu. Uzanıp aldım.
Peki.
Kalem neden düştü? Evrenin uyum içerisinde nihâi sona ilerleyen, görülen ve görülmeyen bu düzeninde kalemin düşmesinin nasıl bir yeri, ne anlamı var? Bugün bu an burada bu kalem düşmeseydi, hangi gün Mehmet Çağrı Kösehttp://www.blogger.com/profile/12687738300036816470noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-19149931.post-13022415042515298282013-06-19T23:34:00.000+02:002014-02-27T00:02:03.725+01:00Bazı şarkılar.Şimdi, tam şimdi...
Mehtap var. Satır satır rüzgârlar esiyor üzerinden. Kâh saçları uçuşuyor, kâh sayfaları. Kim bilir kuşlar, böcekler, ağaçlar, otlar ve hatta toprak bile neler neler anlatıyor. Hepsine borçluyum zerreme kadar lâkin hiçbirini duymuyorum; bazı şarkılar çalıyor.
Böyle havaların, hafif esintili yaz akşamlarının, bazı şarkıları var. Nasıl olsa karışır arada kaynar kaybolur diyerekMehmet Çağrı Kösehttp://www.blogger.com/profile/12687738300036816470noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-19149931.post-23157581918661251162013-06-11T11:52:00.002+02:002013-06-11T11:52:36.240+02:00Umut.Gösteren ve göstermeyen yaşlarım vardı. Kibrit suyu sıktım hepsinin halkasına. Yandım. Dallarım, yapraklarım, o gölgelik...
Nefsim kesti nefesimi.
Sandım ki ışık olacağım, küle döndüğümden habersiz.
Bir tohum daha getirir misin bana ey rüzgâr?
Dutluk olur mu yine hep buralar?Mehmet Çağrı Kösehttp://www.blogger.com/profile/12687738300036816470noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-19149931.post-74003154727091524682013-05-29T22:10:00.001+02:002013-05-29T22:10:12.588+02:00Işık.
Beyaz bir gömleğim var, sakallarım uzadı.
Hangi fırtınada batan, hangi geminin külleri bunlar? Kırık, dökük, yaşlı ağaçlar. Yıkık bir kulübe var az daha ileride. Terk edilmiş diyarlar. Her şey soluk, deniz bile, gök bile. Birazdan kafamı çevireceğim güneşe doğru ve yalnızca eski bir resim kalacak geriye. Suyu adımlayacağım ardımda minik izler bırakarak. Ellerinden tutacağım yüreğimin Mehmet Çağrı Kösehttp://www.blogger.com/profile/12687738300036816470noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-19149931.post-9614493539289965092013-05-08T21:51:00.002+02:002013-10-11T01:54:57.646+02:00Kısa. III.Dalından erik yiyebilmek için kulübenin damına çıktığım gün meğer en güzeliymiş ömrümün.
Kısa.
Virgülsüz.
Birkaç gecedir.Mehmet Çağrı Kösehttp://www.blogger.com/profile/12687738300036816470noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-19149931.post-85087776751947950432013-05-01T02:36:00.000+02:002013-10-11T01:53:39.554+02:00Kısa. II.Yine böyle bir geceydi. Yine baharları anlatan, denizleri anımsatan şarkılar dinliyor, rastgele eski defter sayfalarını çeviriyordum.
Görüyorum. Dün satırlarca heves ettiğim, hayalini kurduğum tüm yalnızlıkları soluyorum bugün.
Bu kâbusu bildim de yumdum gözlerimi. Ölmeden uyanmayacağım.
Kısa.
Üç satır.
Adını bilmiyorum.Mehmet Çağrı Kösehttp://www.blogger.com/profile/12687738300036816470noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-19149931.post-5533839546855275942013-04-22T00:42:00.000+02:002013-10-11T01:53:00.434+02:00Kısa. I.Yıllar sonra açık bırakıyorum penceremi bu gece. Bir ıslık çalarsın belki apar telaş uyandığın bir kâbusu unutmak isteyip, rüyalar çalarım gökyüzüne.
Kısa.
İki cümle.
Tek gecelik.
Mehmet Çağrı Kösehttp://www.blogger.com/profile/12687738300036816470noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-19149931.post-25403354487347871592013-03-25T21:17:00.000+01:002014-02-27T00:02:20.043+01:00Petek Perçek.Durdum. Ekmeğimin üzerine düşen kar tanelerine baktım. Dokunmadım. Duvara yaslandım ve yemeğe devam ettim.
Her şey olur. Hiçbir şey olmaz. Peki sen neresindesin bu deryanın? Hangi sorulara, ne kadar cevap verebileceksin? Ne kadarını görebilecek, ne kadar sevebileceksin?
Olmayan köyünü özleyen şehir çocuğuyum. Ne zaman bir soba görsem gidip yanına yöresine yerleşiyorum. Odalarımın en Mehmet Çağrı Kösehttp://www.blogger.com/profile/12687738300036816470noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-19149931.post-26749137702631119552013-02-15T13:36:00.004+01:002014-02-27T11:20:52.189+01:00Birdenbire."Sevmiyorum yahu herkesi sevmek zorunda mıyım?" dedim. Vurguyu cümlenin sonuna tekabül ettirerek soru işaretini de pekâlâ seslendirdim. Biraz lüzumsuz oldu lâkin asabiyet mevzu bahis. Bir sezaisyan atarında olmasa da gayet keskin sirkeyim. Küpümle de pek aram yok zaten, hiç ipim değil.
O ise öte yandan hiç oralı olmadı. Gülümsedi, ya da bana öyle geldi. Ben katiyetle küpüm kırılır, kırıklar Mehmet Çağrı Kösehttp://www.blogger.com/profile/12687738300036816470noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-19149931.post-12585233828240908932013-01-25T00:55:00.001+01:002014-02-27T00:03:31.439+01:00Rebeka.Sazlı sözlü serin, nabzıma şerbet esintilerin. Yanın güzel.
Lâkin bu yanıklar hep sütten ve gördüğün üzere şimdi artık yalnızca haydariye üflemiyorum. Sen gözlerimin içine baktığında o da yakıyor, o kadar olur. Çok güzel bakıyorsun. Gözlerimin içine bakarken çok güzelsin, gülümserken.
Bol naneli rüyalar görüyoruz. Gece güzel.
Lâkin hep sabah oluyor, hep oldu. Hiç tutamadım güneşi, o Mehmet Çağrı Kösehttp://www.blogger.com/profile/12687738300036816470noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-19149931.post-66842650454700821792013-01-03T20:51:00.004+01:002014-02-27T00:03:16.467+01:00Veda. II. "Ben yetişmiş bir meyvayım, beni tutan sap inceldi artık pıt der düşebilirim her an, hakkını helâl et."
Gözlerinin içine bakmayı becerebildim alnım omzuna düşmeden önce. Bana bunu söylerken bile aslında benim kendisine borçlandığım adam benden helâllik istiyordu. Yorgundu, çok yorgundu. Ellerinden, yüzünden, gözlerinden, sesinden okunuyordu yorgunluğu. Olmuştu; aynen tarif ettiği gibi bir Mehmet Çağrı Kösehttp://www.blogger.com/profile/12687738300036816470noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-19149931.post-21678422447055913062012-12-27T01:17:00.000+01:002014-02-27T11:21:06.545+01:00Şimdi bana kaybolan mumlarımı verseler.Daha çok nefes ekmek lazımdı bu sayfaların toprağına ama hep saçların dolandı parmaklarımın arasına. Oysa bana kaybolan mumlarımı verseler şimdi, yakar mıydım seni, kendimi, her şeyi... Turp sıkayım kıvılcımına...
İğne iğne soğuklar, büklüm büklüm sessizlik. Kimse yok, toz bile. Kütüphanede yatıyor, kuru tellerden öksürüyorum. Bir yudum su içmedim yine bugün, kim bilir neredesin.
Bunu yazan Mehmet Çağrı Kösehttp://www.blogger.com/profile/12687738300036816470noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-19149931.post-77269477435300021902012-12-08T12:33:00.000+01:002012-12-08T12:37:47.121+01:00Soğuk.Üşüyor, kalemi tutamıyorum. Ellerim soğuk. Hayat işte...
Dünyanın uzak bir ucuna gitmek, mümkünse daha ahşap ama yine buna benzeyen bir kulübeye kağıtlar, kalemler, soğuklar, hüzünlü üşümeler iliştirmek istiyorum. Gelişlerim, gidişlerim, arkada bırakıp arkama dönmeyişlerim, özleyişlerim olsun duvarlarında.
Sen olma.
Bir soba, birkaç parça odun, bir avuç kestane ile bir göz Mehmet Çağrı Kösehttp://www.blogger.com/profile/12687738300036816470noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-19149931.post-17556149583433622822012-11-25T23:23:00.001+01:002014-02-27T11:21:28.871+01:00Ortaya karışık. Olaylar olaylar.Şiddetli bir yağmur ile sert bir rüzgârın ilk dalgalarını ayırt edebiliyorsan seslerinden, büyümüşsün. Büyütür insanı o kadar yalnızlık.
Sanki daha afiliydi geceler koridorun lambası bozukken. Ay kıvrılıyordu omuzlarından, yanıyor yansıyorduk. Şimdi bu sahte ışıklarla yitiyor nice yıldızlar. Ne müziğin tadı var, ne de adam gibi karanlık.
Bir şarkıyı bile sevmeye cesaret edemediğimi gördükten Mehmet Çağrı Kösehttp://www.blogger.com/profile/12687738300036816470noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-19149931.post-36861521427894887402012-11-18T19:29:00.000+01:002012-11-18T19:29:13.467+01:00Herkes yabancı, herkes tanıdık.Soğuk, uzak ve tüm diğerlerinden daha yabancı bir yatakta bitiriyorum bu mevsimi. Gözlerine, ellerine ve dudaklarına selam edip, yeni bir kışı kucaklamak üzere yola düşüyorum hâlen sıcak hatıralardan. Şimdi başımı trenin penceresine yaslayacak, ağaçlar nehirler tarlalar arasından kıvrılırken rüyalara vereceğim kendimi.
Şehirler, odalar, yollar...
Herkes yabancı, herkes tanıdık.
Mehmet Çağrı Kösehttp://www.blogger.com/profile/12687738300036816470noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-19149931.post-33624124763900278062012-09-16T15:09:00.002+02:002014-02-27T11:21:54.166+01:00Kumsal.Uçtum, yüzdüm, yoruldum. Tüm notaları susturdum, yalnızca bu ilk sonbahar rüzgârı tıngırdatıyor yaprakları. Bu buzdan güneş tam aradığım.
Sen o kadar beyaz, ben o kadar turkuaz ve her şey o kadar gerçekti ki zamanı durdurdum yıllar sonra. Bir kale yapıp kulesine iliştirdim seni âşık olmamak için ama nâfile; öyle sarışın estin ki omzuna kumlar düştüğünde, dalga dalga güneşle doldu ciğerlerim.Mehmet Çağrı Kösehttp://www.blogger.com/profile/12687738300036816470noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-19149931.post-82580640003521177972012-09-15T16:10:00.002+02:002014-02-27T11:23:08.993+01:00PaparaHızlı, her şey çok hızlı. Ölümler, kalımlar, denizler...
"Aramıza kimin işine yaradığı belli olmayan bir sınır koymuşlar, bizi ayırmışlar. Yoksa bu kafalar aynı çalışıyor, aynı zıkkıma gülüyor ağlıyoruz." dedi çocuk. Çok değil ama sarhoştu. Öylesi bir dobralık, öylesi bir samimiyet ile konuşuyordu. Havaya bir iki küfür sıktık aynı fikirlerde buluşmamızı kutlarcasına, havai küfürler Mehmet Çağrı Kösehttp://www.blogger.com/profile/12687738300036816470noreply@blogger.com0