20 Eylül 2011

Hayat enteresan.

İçbükey sözlerinle parça pinçik olan kalbimin kırıklarının arasından gülümsüyorum bayıra karşı. İster yatır, ister tırmala; umrumun köşesi yok. Ben bana düşeni yaptım. Peynir peynir diye çığırdım fotoğraflarca, albümler doldu taştı önünü alamadık. Bini bir para hatıralar. Uçarım, uçarsın, uçarlar. Şimdi rica ediyorum beni birazcık olsun, şuncacık, buncacık, içi dolu turşucuk olsun sevdiysen sus. Hatta git bak bakayım ben orada mıyım. Bir pötüpüf al yanına yolluk. At ağzına üç beş adımda bir, bir yudum da su iç ıslansın. Aslansın, kaplansın, uzaktan sincapsın. Elmanın dibi göl, armudun dibi yol; "iyi ol, sağ ol, uzak ol".



-Neler oluyor hayatta hocam?
-Hayat enteresan.





11 Eylül 2011

Sandığın adam değilim.

Bu akşam sert bir şeyler gerek. Biraz gürültü, biraz soğuk. Biraz çıplak, biraz donuk.
Hiç nefesini tutmadan. Kıyıdan, köşeden. Yüksekten. Göz göze gelmeden. Sahte sözlere düşmeden.

Sandığın adam değilim. Hiç adam olmadım. Çok geceler geçti, hâlâ...


5 Eylül 2011

Ne oldu biliyor musun?

Ne oldu biliyor musun? Hani uzaklara dalmalar, dumanlı bakmalar, giden gitti kalan sağlar benim oldu falan filan onların hepsi bilindik hikâyeler. Asıl ne oldu biliyor musun?  

Takvimden aynı yaprağı yırttığımız ama benim daha çok yaşadığım günler var. Ne oldu bilmiyorsun. Ben de bilmiyorum. Önüme bir manzara serildiğinde kendiliğinden gelen sebepsiz hüzünler var. Boşluk desem değil, karanlık desem değil. Çok kolay belki de her şey, ama ben bilmiyorum. Uyumak başlı başına bir mesele artık, artık başkalarının rüyalarında sürtüyorum uyuduğum zamanlarda. Oysa sen gönlünce boya diye rüyalar çizerdim bize hatırlar mısın?


Üzerimden çıkarttığım kelimeleri sağa sola atıyor ve çalan şarkıların acıtacak kadar eski olmalarına özen gösteriyorum bu gece.