kütüphâne

köşesi kıvrılmış sayfalar

Demirciler ve Simyacılar
İnsanoğlu doğaya fiziksel-kimyasal bilimlerle hâkim olarak onunla rekabet edeceğini sanır, hem de hiç zaman yitirmeden. Zamanın yağtığı işi artık bilim ve çalışma yapacaktır. Modern insan bildiği esas şeyle birlikte, talimli zekası ve çalışma kapasiyesiyle birlikte zamansal sürenin işlevini üstlenir, başka deyişle zamanın yerine geçer.


Yüzüncü Ad
Bunları yazmak beni sinirlendiriyor mu, yoksa sakinleştiriyor mu diye soruyorum kendi kendime. Belki de yazı, daha iyi söndürmek için alevlendiriyor tutkuları; tıpkı onlara daha iyi hedef olsun diye avı sığınağından çıkaran kışkışçılar gibi. 



Kuyucaklı Yusuf
Konuşmaya ne lüzum vardı? Bütün güzel laflardan ve hoş insanlardan sıkılan bu mahlukları, birbirlerinin sessiz mevcudiyeti, yorgunluk verecek kadar doyuruyordu.

Az
Sahip, ad koyandı. Evcil hayvanına ad veren bir çocuk ya da sırf kendilerine göre doğuda diye koca bir coğrafyaya Doğu diyen ve bu adı orada yaşayanlara da kabul ettirmiş olan Amerikalı ve Avrupalılar gibi.


Yeraltından Notlar
Peki ama nasıl oluyor da siz, insan için yalnızca normal, olumlu olanın...kısacası, yalnızca refahın, mutluluğun yararlı olduğuna böylesine kesin, kendinize büyük bir güvenle inanabiliyorsunuz? Çıkarlar konusunda mantığınız yanılıyor olamaz mı? Öyle ya, belki yalnızca mutluluğu sevmiyordur insan? Belki aynı ölçüde acıyı da seviyordur? Belki acı da mutluluk kadar çıkarınadır?



Sıfır
Saatlerde sıfır yoktu. Durup dinlenmeksizin dönerdi saatler. Dengesi yoktu zamanın. Bir başlangıç noktası yoktu. Sadece bir sonraki sayıya doğru ilerliyordu.



Genç Werther'in Acıları
Perdeyi kaldırıp arkasına adım atmak! İşte bu kadar! Bu bocalama ve kararsızlık niye? Perde arkasının nasıl bir yer olduğu bilinmediği, bir daha geri dönülmediği için mi? Hakkında belli bir şey bilmediğimiz şeyler kargaşa ve karanlığını varlığını sezmek, ruhumuzun özelliği mi?




Hikâyem Paramparça
"Hikâyeleri güzelleştikçe insanlar mutsuz olurlar."



Uzaktan Aşk

Bütün içtiklerimden, sonsuz bir susuzluk yalnızca, ve tüm sarılmalardan beceriksiz iki kol kaldı geriye.


Ak Zambaklar Ülkesinde
Yöneticiler -iyi ya da kötü, kahraman ya da canavar- ne olursa olsun, her zaman kendi uluslarının etkisi altındadır. Onlar ulusal ruhun kopyasıdır, halk yığınlarının eseridir. Onlar her zaman ulusun kendisi nasılsa öyledirler. İşte bunun için şu söz söyleneli çok olmuştur. Her ulus müstahak olduğu hükümete, lâyık olduğu yöneticilere maliktir.


Hükümdar
Oysa cumhuriyetlerde daha çok yaşam sevinci, daha çok intikam arzusu vardır. Eski özgürlük anıları insanları rahat bırakmaz, bırakamaz. O kadar ki, en güvenli yöntem ya onları ortadan kaldırmak ya da gidip oraya yerleşmektir.




Akşamın Üstü

Genç idik, umularla yalnızdık; anlamamanın gücü koşuşlarımızda ve konularımızda bir sürü yanlışlık. Şimdiyse ağır ağır iniş yokuşlarımızda yalnız yalnızlık.


Efrâsiyâb'ın Hikâyeleri

Fakat birçok kişi için, insan olmanın zevkini ve keyfini çıkarmak değil, hayatı sürdürmek ve korumak önemli görünüyor. Ne pahasına olursa olsun yaşamaya çalışmakla, doğrusu çok büyük bir mutluluğu kaçırıyorlar. Acı ve ölüm korkuları onları yönetiyor. İşin kötüsü bu korkuya Tanrı diyorlar. Oysa dünyayı korkuyla değil, bir insanın gözleriyle görselerdi, Tanrı'yı görmüş olurlardı.


Suskunlar

Ama kör olmasına rağmen hiçbir şey görmüyor değildi. Gözlerinin ona gösterdiği yegâne şey, o uçsuz bucaksız karanlıktı. Tıpkı sessizliği dinleyen Eflâtun gibi, kâhin de sustu. Belki de susmak, gerçeği anlatmanın tek yoluydu.


Büyük İskender 


"Bu, gene de senin uzaklığına özlemini hissetmeme engel olmayan bir düşüncedir; şu anda ayaklarının dibinde oturup başımı dizlerine dayayarak o tatlı sesinde şarkılar dinleyebilmek için neler vermezdim ki!

Anlaştığımız gibi güneşin dağların arkasından batışını her seyrettiğinde, rüzgarın sana taşıdığı en uzak sesleri her işittiğinde beni anımsa."



Son Hafriyat

Caddenin ortasında yapayalnız durunca, yağmur asfalta inerken, tarif etmesi güç ama, evrenin sonsuzluğu karşısında duyulan çaresizliğe benzer bir çaresizlik hissetti. 





İşte Böyle Dedi Zerdüşt

İnsan içinde kaos barındırmalı ki, dans eden bir yıldız doğurabilsin.





Kitab-ül Hiyel

Zalimlerin kolları kendi erişilmez isteklerine göre çok kısadır. Tutkularının büyüklüğü onları böylece sakat kıldığından, bizim kılınç dediğimiz koltuk değneğini kullanırlar.


Veba
Bunun üzerine telgraflar bizim tek kaynağımız olarak kaldı. Akıl, yürek ve tenle birbirine bağlanan varlıklar, on sözcüklük bir telgrafın büyük harflerinde o eski birlikteliğin işaretlerini arayacak hale geldiler. Ve bir telgrafta kullanılabilecek kalıplar çabuk tüketildiğinden uzun, ortak yaşamlar ya da acılı tutkular çok geçmeden, "iyiyim. seni düşünüyorum. sevgiler." türünden belli aralıklarla yinelenen hazır kalıplarla özetlenir oldu.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder